Giriş
HOŞ GELDİNİZ
Hızlı ve güvenli alışverişe giriş yapın!
HENÜZ ÜYE DEĞİL MİSİNİZ?
Kolayca üye olabilirsiniz.

Basında Biz

MİNE ERGEN CUMHURİYET GAZETESİ SÖYLEŞİ

 

GAZİANTEPLİ BAHARATÇI  MEHMET TAHA KÖKLER  SÖYLEŞİSİ

 

"Türkiye’nin geleceği "yeşil petrol”de! Bitkilerimize sahip çıkalım!”

 

Şifalı otlar ve insan sağlığına etkileri  üzerine söyleştiğimiz Baharatçı Mehmet Taha Kökler, zengin bitki örtüsüne ve uygun iklim koşullarına sahip olduğumuz halde, bilinçsizlik nedeniyle var olanı da yok ettiğimizi vurgulayarak, devleti önlem almaya çağırdı.

 

"Yanlış toprak politikaları sonucu çok şey değişti.”

 

 MİNE ERGEN-İstanbul’un kalabalık bir ilçesinde, insan selini yara yara ilerliyorum. Cadde üzerinde, bilgisayar parçalarının satıldığı ve son model teknolojik ürünlerin boy boy sergilendiği mağazaların arasından geçerek, bir pasaja yöneliyorum. Daha girişinde beni karşılayan keskin baharat kokusunu izlediğimde, dört bir yanı, dünyanın her yanından getirtilerek paketlendiği şişe ve torbaların dışarıya kadar yayıldığı, renk renk, çeşit çeşit baharatlar ile şifalı otlar arasında buluyorum kendimi.

          Pasajın alt katında olmasına ve herhangi bir tanıtımı bulunmamasına karşın, bir dakika içerisinde en az üç kişinin uğrayıp, dönerlerken bitki paketlerindeki  yeni kokuları da yanlarına arkadaş ettikleri baharat dükkanındayım. Yaşları 30 ile 60 arasında değişen  kadın ve erkek bir çok kişinin şifa arayan soruları arasında, aktar Mehmet Taha KÖKLER ile söyleşiyoruz.

          Alış-verişe gelen müşterilerin, "Öksürüğe iyi gelen bitkileriniz var mı?” ya da, "Annemin sindirim sorunu var. Bağırsakları çalıştırmak için ne önerirsiniz?” türünden soruları kendinden emin sözler ve deneyiminin eseri ivedilikle,  anında yanıtlayan aktara soruyorum: "Ne kadar zamandır bu işi yapıyorsunuz? Bu konuda bir eğitiminiz var mı?”

          Bir yandan, yanında çalıştırdığı oğlunu, müşterilerin danıştıkları sorunlara iyi gelecek bitkilerin ad ve oranlarını hazırlaması konusunda yönlendirirken, bir yandan da kendini anlatıyordu Mehmet Taha KÖKLER: "Ben doğduğumdan beri bu işi yapıyorum. Babam da aktardı. İlkokulu bitirdim babamın yanında çalışmaya başladım. O gün bugündür; bitkilerden kopamadım.”

          Kötü hava koşullarında  soğuk aldığım için, söyleşi sırasında hapşırdığımı gören Mehmet Taha KÖKLER’in, ellisine merdiven dayamış yaşına oranla çevik hareketlerle bir bardağa hazırlayıp sunduğu nefis kokulu bitki çayını yudumlarken söyleşiyi sürdürüyoruz:

 

GEÇMİŞTEN GELECEĞE, DÖRDÜNCÜ KUŞAK BAHARATÇI

 

M.ERGEN-  Eskiden az sayıda olan aktarlar, bilgi ve kültürleriyle de saygı görürlermiş. Aktarların ustası sayılan bu kişiler kimler? Sizin babanız da bu işi ustalarından mı; yoksa başka bir biçimde mi öğrenmiş? 

M.T.KÖKLER- "Bu işin erbabı aslında üç-beş kişiyi geçmezmiş; babam anlatırdı. Güney Doğuda Çerçi Yusuf, Diyarbakır’da Kör Yusuf varmış. Babama bu iş dede yadigarı. Dedeme Gaziantepli Koca Yusuflardan Veli derlermiş. Babam ise Gaziantepli  Aktar Cemil diye anılırdı. Şimdi ben ve 22 yaşındaki oğlum Mehmet ile  bu işi sürdürüyoruz. Dedem, babam ve benden sonra işi yürütecek olan oğlum, bu işte dördüncü kuşağı temsil ediyor. İşte eğitimimizi de bunca yılın deneyiminden alıyoruz.”

 

İPEK YOLU’NDAN GELEN KÜLTÜR

 

M.ERGEN-  Geçmiş dönemlerde tıbbın gelişmemiş olması ve merkezi alanların uzağında oturan halkın, yoksunluklar nedeniyle hem yemek hem de sağlık sorunlarının çözümünde topladıkları otlardan yararlanmaları  bu kültürü oluşturmuş. Ancak geçen onca zaman içerisinde her alanda bu kadar gelişme yaşanırken, Anadolu’da  hala benzer alışkanlıklar sürüyor. Sizce bunun nedeni ne? 

M.T.KÖKLER- "Gerçekten de bitkilerden çok yönlü yararlanma bir kültür geleneği. Bizim Gaziantep’de kendi topraklarımız vardı. Dedem, şifalı bitkilerin bazılarını kendisi yetiştirir ve satarmış. Sonraları insanın doğayı hor kullanması ve yıllardır uygulanan yanlış toprak politikaları sonucu çok şey değişti. Biz de geçen süreçte, toprakları satıp buralara kadar geldik. Aslında daha geçmişten, İpek Yolu’ndan  gelen bir  baharat kültürümüz var. İpek yolu kervanlarından gelen baharatlar , hanlarda, hatta hamamlarda el değiştirirmiş. Akdeniz yoluyla bizim oralara gelen baharatlar; daha sonra bir çok bölgeye dağılırmış. Bu da kültür etkileşimini ve çeşidin artmasını sağladı. Bugün tıp ve diğer bilimler ne kadar gelişmiş olursa olsunlar, aslında yine doğadan yararlanıyorlar. İlaçların da, parfümlerin  de yapımında bitkiler var.”

 

İLAÇLARIN PAHALILIĞINA CEHALET DE EKLENİNCE..

 

M.ERGEN- Sık sık televizyonlarda kanserin ilacını bulduğunu iddia eden, ya da ilaçların çaresiz kaldığı bazı hastalıkları bitkilerle iyileştirdiğini ileri süren kişilere yer veriliyor. Ayrıca, son zamanlarda alternatif tıp yöntemleri, akupunktur, beden enerjisini düzenleme, kulaktan tedavi ve benzeri birçok yöntem gündeme gelmeye başladı. Zaman zaman  bilim adamları; bu tür seçenek yöntemi uygulayanlarla ve bitki şifacılarıyla çatışıyorlar. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? 

M.TAHA KÖKLER- "Bilime benim saygım sonsuz. İnsanlarımız, uzun eğitim sürecini tamamlamış, yıllarını bilime adamış deneyimli doktorlarımızdan şaşmasınlar. Erken teşhis için de iyileşme sürecinde de öncelikle ve kesinlikle doktorlara gitsinler. Ancak, "Her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi vardır.” Bilim adamları da kendi aralarında yöntem ayrılıklarına düşebilirler. Belirli ve ilerlemiş hastalıklarda kullanılması zorunlu ilaçların yanında, şifalı otların alınmasını da özellikle öneren doktorlarımız var. Benim bazı müşterilerim, elinde reçetesiyle bana gelip, doktorun istediklerini alır. Zaten hastalıklar ile gıdalar arasında doğrudan bir bağ var. Tüm olay, dengeli beslenmeyle bedenin sağlığını korumak değil mi? İşte eksik ya da yanlış beslenmeden kaynaklı sorunlarda, bilimsel yöntemler ışığında doğal ürünleri kullanmak, iyileştirici oluyor. Ama, sağlık sistemimizdeki tıkanıklığın da nedeniyle, insanlarımızın bilinçsizliklerini ve çaresizliklerini kullanan ticari amaçlı ve kötü niyetli bazı kişiler ortaya çıkarak, temizliğinden ve güvenilirliğinden emin olunamayan gıda ve yöntemlerle tehlike oluşturabiliyorlar. Ayrıca ilaçların pahalı oluşu ve yan etkileri de cehalete eklenince,  bu tür yanlış yöntemlere ilgi yoğunlaşıyor. Bu durumda yine çözüm, insanlarımızın bilinçlendirilmesi ve yetkili kurumlarca sıkı denetimler yapılarak, kötü amaçlı ve sağlıksız kişilerin engellenmesi olabilir. Ancak bunu yaparken, kurunun yanında yaş da yakılmamalı.”

 

KINA KINA VE KARA ÜZÜM

 

          Bu arada dükkana gelen genç bir hanımın "Benim oğlum kansız, pekmez yediriyorum ama başka  ne yapabilirim?” sorusunu duyan oğlu, kadını babasına yönlendirdiği için söyleşiye ara veriyoruz. M.Taha Kökler, doktorun çocuğa kan sayımı yaptırıp yaptırmadığını sorup olumlu yanıt aldıktan sonra, anneye kara üzüm ile kına kına ağacından karışım öneriyor ama, doktorun dediklerini uygulayıp yeniden kontrole gitmeleri gerektiğini de eklemeyi unutmuyor. Bana da kara üzüm ve kına kına hakkında açıklamalarda bulunuyor:

 

M.T.KÖKLER- "Kına kına ağacı kökleri eskiden iştah açıcı olarak ve sıtma hastalığını iyileştirmede kullanılıyordu. Kara üzüm de talin maddesi olduğu için, çok yararlıdır. Amerikalılar, hücre yenileyici E vitaminini taşıyan çekirdeğini işleyerek kanser önleyici olarak kullanıyorlar. Bir çok bitkinin hastalıklarda kullanılması geçmişten gelen bir kültür birikimi.   Uzun yıllar boyunca denenerek bugüne ulaşan bazı bilgileri, artık bilim kurumları da doğruluyor. Örneğin adaçayının rahatlatıcı etkisi nedeniyle hamile bayanlarca kullanılabileceği ve öksürüğe, bronşite iyi geldiği, TÜBİTAK tarafından da yanılmıyorsam 87-88 yıllarından birinde açıklandı. Ayrıca, adaçayının erkeklik gücünü artırıcı etkisi olduğu da bazı çevrelerce söylenir.”

 

BAZI BİTKİLER ÖLDÜRÜR !

 

M.ERGEN- Şimdi her semtte, en az iki-üç baharatçı var. Vatandaşların, çoğu kez doktora gitmeden uğradıkları bu dükkanların hepsi bilinçli ve sağlıklı mı? Bunların bilimsel verilerle çalıştığına inanıyor musunuz? İçlerinde halkı yanıltıcı, tüccar beyinliler de yok mu?

M.TAHA KÖKLER- "Olmaz mı? Adam para kazanmak istiyor. Gidip bakıyor; işte birer çuval nane, biber koyup dükkan açınca bu iş tamamdır sanıyor ve ürün satmak için bilir-bilmez yanlış yönlendirmelerde bulunabiliyor. Bu iş böyle olmaz. Salt nane, baharat satmakla işin ustası olunmaz. Her bir ürünün nerede yetiştiğini, özelliklerini, içeriğini, hatta insan bedenini gıdalara tepkisini, ürünün sağlıklısını nerelerden satın alınması gerektiğini bileceksiniz. Nane, biber deyip geçmeyin. Çoğu bitkilerin yabani cinsleri vardır. Örneğin fesleğen, sakinleştirici olarak bilinir ama bazı tohumları öldürücü bile olabilir. O nedenle; "Şununla şunu karıştırıp iç.” demekle aktar olunmaz. Halkımız çok dikkatli olsun, her söyleneni denemesin. Sonra bir kişiye iyi gelen şey, diğer birine zarar verebilir. Örneğin yüksek tansiyona iyi gelen kekik suyu, düşük tansiyonlular için tehlikelidir. Ayrıca,  kekik suyu tansiyonu düşürür ama, kekik yağı tansiyonu yükseltir. O yüzden kimse uzmanlara danışmadan, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmesinler. Ben bile dört kuşaklık deneyime rağmen, yine de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi profesörlerinin yazdığı kitaplardan yararlanıyorum.

 

DOĞANIN KORUNMASINA DEVLET ÖNCÜLÜK ETMELİ.

 

M.ERGEN- Sağlık bakanlığı ve belediyelerin sizleri denetlemesi,bu tür sağlıksız yaklaşımların önüne geçmede yeterli olmuyor  mu? Sizin, ilgili kurumlardan ve devletten beklentileriniz neler?

M.T.KÖKLER- Denetlemeler sık yapılıyor ama bu yeterli değil. Devlet bu alanda ilgili kurumlar aracılığıyla, baharatçı dükkanı açmak isteyenlere yönelik iki-üç aylık kurslar açmalı. Sağlık Bakanlığı ve Eczacılık Fakültelerinin denetleyeceği bu kurslara katılmadan baharatçı dükkanı açma izni verilmemeli. Bitkilerin nerede nasıl yetiştiği, özellikleri, yararlı ve zararlı etkileri, insan bedeni ile beslenme ilişkileri öğretilmeli. Hatta bitkilerin Latince karşılığı bile  öğretilmeli ki; ithal ürünlerin içeriğini anlayabilsin. Bunun dışında devlet, doğanın korunmasına öncülük etmelidir. Başta kendi sanayi kuruluşlarının atıklarını ve belediye otobüsleri ile makam arabalarının egzozlarını arıtmalıdır. Sonra, doğanın, bitki örtüsünün, sahip olduğumuz değerlerin korunmasını sağlamalı ve bu konuda halkı eğitmelidir. Türkiye de değerli bitki örtüsüne sahip olduğumuz halde bunlar bilgisizlikten yok olup gitmesin. Bu en büyük mirastır. Doğamızda var olan zenginliklerimiz korunsun; bitki yetiştiriciliğine ve işleyici fabrikaların kurulmasına öncülük edilsin ya da bu konuda girişimde bulunanların önü açılsın.

 

TÜRKİYE’DE YEŞİL PETROL VAR!

 

M.ERGEN- Bunların dışında mesleki sorunlarınız neler? Biraz da bunlardan söz eder misiniz? Örneğin bu bitki ve baharatları nerelerden alıyorsunuz? Meslek örgütünüz var mı? Ülkemiz coğrafyasında bu tür yararlı otların yetiştiriciliği ne durumda?

M.T.KÖKLER- Bir ara Baharatçılar Derneğimiz vardı ama; sonra çalışmadığından, yok oldu. Şimdi ise benzer bir kuruluşun varlığından haberdar değilim. Mesleki zorluklara gelince; bir kere bizim işimiz peşin paraya dayanıyor.Biz de müşteriler gibi pahalılıktan şikayetçiyiz.Yüklü sermaye yatırımı gerekiyor; ama aldığımız bazı bitkiler uzun süre dayanmıyor. Sonra, nem sorunumuz olabiliyor; bunu önlemek için ayrı sistemler geliştirmek zorunda kalıyoruz. Bir de, atıklarımızı sıradan çöpler gibi atamadığımızdan çöp sorunumuz olabiliyor. Bunların dışında, kendi ülkemizin toprak ve iklim koşulları, bir çok yararlı bitkiyi yetiştirmemize uygunken, bilinçsizce yok ediliyor ve yeni ekimler yapılmıyor. Türkiye’nin geleceği yeşil petrolde; bitkilerimize sahip çıkalım. Bu alan, bütçeye çok büyük ekonomik destekler sağlayabilir. Ama bunun değerini anlayamıyoruz. Bitkilerimizi koruyup, işleyemiyoruz. Kırda, bayırda üzerine basıp   geçtiğiniz   bitkilerle,   milli  serveti   eziyorsunuz.   Belki de,   çocuğunuzun  eğitim bedelini ya da ailenizin sağlık giderlerini, hatta bir işsizin çalışma alanını yok ediyor olabilirsiniz.   Yunanistan, bizde yetişen papatyaları alıp, sadece paketlemek yoluyla, kendi ürünü olarak bir çok ülkeye pazarlıyor. Bunu biz niye yapamayalım? Papatyayı, adaçayını,  kuşburnunu, ısırgan otunu tüm dünyaya satabiliriz ama; bunu destekleyen bir kurum yok.  Soya fasulyesinin işlenmişini Amerika’dan; zencefili Uzak Doğudan  getiriyoruz. Neden dış dünyaya bağımlı kalalım? Bunu, devlet hem yapmıyor, hem de sanayisini kurmak isteyeni bürokratik engellerle caydırıyor. Ayrıca bunun yatırımını kurmak, büyük sermaye gerektiriyor.

 

"BEDENİN MERKEZİ MİDEDİR; İYİ ÇALIŞIYORSA SORUN OLMAZ.”

 

          Bu arada gelen orta yaşlı bir hanım, annesinin sindirim sorunu olduğunu söyleyerek, bağırsaklara iyi gelecek önerileri istiyor. Mehmet Taha Kökler, eğer fiziksel başka bir nedeni yoksa, güneşte kurutulmuş kayısının bu sorunu çözeceğini anlatıyor; sonra da benimle söyleşisini sürdürüyor:

M.TAHA KÖKLER- "Sindirim sistemi deyip geçmeyin. Bir insanın sağlığını sindirim sistemi doğrudan etkiler. Bedenin merkezi sadece beyin ve kalp değil aynı zamanda midedir. Bir insanın midesi ve diğer sindirim organları iyi çalışıyorsa, diğer organlar da iyi çalışır; her şey yolunda gider.  Bedensel olarak rahatladığından,  başka etmenler  yoksa yaşamında ve işinde sağlık sorunu  olmaz. Ama sindirimde bir sorun varsa, tüm beden verimliliği bundan etkilenir.

 

SORUNU UZMANLARCA NETLEŞTİRMEDEN KULLANMAYIN.

 

M.ERGEN- Bize, sağlıklı bir beden için, yan etkileri olmayan ve doğruluğu tanıtlanmış bitki ve baharat  önerilerinde bulunabilir misiniz? Hangi baharatlar ne için kullanılıyor? Beden direncini artırıcı ve hastalıktan koruyucu önerileriniz var mı?

M.TAHA KÖKLER-  "Elbette. Çernobil’den sonra bölgede kanser vakaları arttı. Kansere karşı öncelikle kişinin kendini moral olarak güçlendirmesi önemli. Bunun dışında insanlarımız, öncelikle bağışıklık sistemini güçlendirici ve hücre yenileyici gıdalar ile iyi yıkanmış çiğ sebze ve meyve yesinler. Örneğin pırasayı, lahanayı ille de pişirmek zorunda değilsiniz; çiğ de yiyebilirseniz vitamin değerlerini yitirmeden almış olursunuz. C vitamini suda çözüldüğü için  her gün mutlaka C vitamini alsınlar.  Dondurulmuş gıdalardan uzak dursunlar. Her yemekte sarımsak kullansınlar.  Bol bol yeşillik kullanabilirler; hindibağ adlı yabani bitkiden salata yapabilirler. Yemeklerin yanında soğan yiyebilirler. Ayrıca, yine danışmadan ve kendi sorunlarını uzmanlarca netleştirmeden kullanmama koşuluyla şu bilgileri de verebilirim:”

          "ASTIM İÇİN, keten tohumu; BRONŞİT İÇİN, deniz kadayıfı; ÖKSÜRÜK İÇİN, hatme çiçeği, okaliptus yaprağı, papatya; ayrıca adaçayı, ıhlamur; BOĞAZ YUMUŞATMAK VE BRONŞLARI AÇMAK İÇİN, karanfil, zencefil, tarçın, zerdeçal, ayrıca karabiber, kakule ve havlican; MİDE BULANTISINA, nane çayı, rezene çayı ve limon, gebelikte ayrıca tane zencefil; SİNİR VE GERGİNLİK İÇİN melisa, kediotu, papatya, biberiye, gelincik; BAĞIRSAK TEMBELLİĞİ İÇİN kayısı, armut, sinameke, keten tohumu kekik yağı; İSHAL İÇİN elma; SAFRA KESESİ VE BÖBREK TAŞLARI İÇİN aç karnına zeytinyağı.”

           "Ama hemen uyarayım, bunları alıp karıştırıp içmekle olmaz. Bir baharat birden fazla alanda kullanılabilir ve her bir rahatsızlık için ayrı bir karışım gerekebilir. O nedenle öncelikle uzmanlara danışsınlar. Sonra köklerin dışında bazı bitkiler kaynatılma yöntemi ile değil, demleme yöntemi ile sulandırılmalı. Bunların dışında  özellikle soyadan söz etmemiz gerekiyor. Soya fasulyesi hakkında yazılmış toplam 25 bin sayfalık bilgi var. Soya, karaciğeri temizler; oksijenin beyne gitmesini kolaylaştırır, sinir sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlar; bedene güç verir. Uzak doğu insanının uzun yaşamasının sırrı soyalı yiyecekler kullanıyor olmalarıdır. O yüzden yararlarını saymakla bitmeyen soyadan yeterince yararlanmak, yemeklerde kullanmak gerekir. Tüm vatandaşlarımıza sağlıklı bir yaşam temenni ediyorum.”

          Söyleşiyi bu sözlerle noktalayarak çıkarken, soğuk algınlığı için hazırladığı karışımdan satın almadan edemedim. Aynı gün  kullanmaya başladığım bitki karışımı çayın kısa zamanda yararını görmediğimi söylersem haksızlık etmiş olurum. Teşekkürler, Mehmet Taha Kökler. 

 

MİNE ERGEN

Yazar-Yönetmen

 
 
 
 
 10 FASHİON MAGAZİNE ; 1981 den bu yana Türkiye’nin lider sektöründe baharat firmaları arasında bulunan Gaziantepli baharatçı olarak ilk günkü özveri ve kalitesiyle siz değerli müşterilerimize taze çekim baharatlarıyla hizmet vermeye ediyor. Bakırköy’de genel merkezi bulunan Gaziantepli baharatçı, seçkin kaliteli müşteri portforüylede sizlerin vazgeçilmezi olmuştur. Tüm yöresel baharat çeşitleri ve şifalı ürünleri ile sağlık konusunda size en iyi hizmeti sunuyor.
 
 
 
 
 
 
 
 
 KAYNAKÇA;

 

IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.